Powered By Blogger

27 Temmuz 2015 Pazartesi

HAYATIN KOMİK YANLARI III

Tutuş ALTAYLI
Kadın ve Erkek İlişkileri…
Dünyayı erkekler yönetir ama erkekleri de kadınlar yönetir derlerdi de inanmazdım. Ta ki bir olaya şahit olana kadar… Şahit olduğum olayı kahramanı genç bir kız ve genç bir erkek idi. Kız, uzun ve kıvırcık saçlı ve hatırladığım kadarıyla lise son sınıf öğrencisi idi. Erkek ise liseyi yeni bitirmiştir. Her ikisinin de sevgili oldukları her davranışlarından kolayca anlaşılmaktaydı. Bir gün bilmediğimiz bir sebepten kavga etmişler. Neyse ilk fırsatta genç adama “Ne oldu?” diye sorduk. Genç adama arkasına dönerek kız arkadaşının olmadığından emin olarak aynen şöyle dedi:” Kız milletine asla yüz vermeyeceksin.”  
Art Niyet ve Saflık Üzerine…
Radyo yayınların pek bir moda olduğu bir devirde ben de radyo dinlemeyi sevi yorumdum. Özellikle güzel türkü çıktı mı radyo dinlemek benim için daha keyifli olurdu. Neyse radyo dinlerken şahit olduğum bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Hangi radyo olduğunu bilmiyorum ama genç bir kız radyo aradı ve canlı yayında dostlarına sıradaki şarkıyı istedi. Spiker imanlı imalı: senin dostun çok mu?” diye sordu. Genç kız dost kelimesine yüklenen anlamı anlamayarak elbette çok dedi.
Kelimelerin Anlamlarına Dikkat Etmek Gerek…
            Daha öncede özel radyoların yaygınlaşmasıyla Adana’da özel radyolar artmaya başlamıştı. Sol kesim bu konuda tecrübeli idi. Sol radyolarda yayınların kalitesi ve spikerlerin diksiyonlarının güzellikleri hemen dikkati çekmekteydi. Sol radyoların yayında Sağ görülüşlü radyoların sayısından da belli artışla oldu. Ama Sağ görüşlü radyoların tecrübesizliği hemen dikkat çekmekteydi. İşte sağ görüşlü radyo olan Radyo Sancak’ta yaşanan canlı yayının faciasına konu edineceğim. Facia diyorum çünkü spiker kullandığı kelimeyi çok dikkatsiz bir şekilde kullanmış ve dikkatli bir dinleyiciden fırçayı yemişti. Neyse olayımızı anlatalım. Genç bir kız radyoyu aramış ve şarkı istemişti sevdikleri için. Spiker, genç kıza şöyle bir soru yöneltti: “Evli miyiz?” Aslında spiker “Evli misiniz?” diye sorması gerekiyordu. Durumu fark eden dikkatli bir dinleyici canlı yayına katılarak spikere ağzına ne geldiyse söyledi. Hatası geç anlayan spiker süt dökmüş kediye dönerek sesi soluğu çıkmaz olmuştu. Eee söz insanı rezil de eder vezir de eder. Ya da Yunus Emre’nin bir şiirde dediği gibi: “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı.  Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.”

KOZAN SANCAĞI ÜZERİNE NOTLAR III

Şamil YAZAN
Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı Devleti’ni kötülemek pek muteber bir şey zannedilirdi. Bunu bir dereceye kadar olumlu karşılayabiliriz. Çünkü yeni kurulan her rejim kendi otoritesini yerleştirmek adına eski rejimi kötüleme yoluna gitmiştir. Dünyanın tüm medeniyetlerinde bir rejim yerleştikten sonra eski rejime bakış değişir. Artık eski rejime daha ilmi ve daha mantıklı bakılmaya çalışılmaya başlanır. Bizim toplumumuzda geçmişi değerlendirirken duygusallıktan uzaklaşamadığımız için Osmanlı ya kötüdür ya da iyidir.  Günümüzde Osmanlı’ya bakışımız belli ölçüde de olsa düzelmeye başlarken Neo-Osmancılık diye tuhaf bir anlayış ortaya çıktı. Bu anlayışın mensupları tarafından topluma şu görüş dikte edilmeye çalışılmaktadır: “Cumhuriyet kötü. Osmanlı iyi.” Oysaki Cumhuriyet Osmanlı Devletinin devamıdır. Neyse biz bu çalışmamızda II. Abdülhamit’in kendi öz tebaası olan Kozan Dağlarında yaşayan dağlılarına bakışını incelemeye çalışacağız.
II. Abdülhamit bir gün Amerikan elçisiyle görüşmektedir. Amerikan elçisinin “ Amerika’daki Kızılderililerin medenileştirilmesine aleyhtar olduğunu, bu sebeple bu sebeple okutulmalarına taraftar bulunmayıp tabii halde bırakılmalarını daha istifadeli olduğu hususundaki fikirlerini dinler. Bunun üzerine II. Abdülhamit, şöyle bir karar verir: Bizde de Arnavutlarla, Kozan Dağlarındaki dağlılara mektep açmak beyhudedir. Mektep şehirler içindir. Dağlıların cesaretlerinden faydalanmak için hissî muamele ile istifade etmeliyiz.”[1]
II. Abdülhamit’in Kozan Dağlarındaki dağlılar dediği yerler Çukurova’nın dağlık alanları olan Kozan ile Tufanbeyli arasındaki dağlık alanlardır. Şunu da belirtmek gerekir ki burada yaşayan dağlılar Varsak Türkmenleridir. Osmanlı kaynaklarında buraları Kozan Sancağı olarak geçmektedir. Kozan Sancağının en önemli yerleşim yerleri olan Sis(Kozan), Hacın(Saimbeyli) ve Feke’de Amerikan, Alman ve İtalyan Misyonerlerine ait birçok okul ve kuruluş vardır. Misyonerler sözde eğitim kurumları açmışlar ama gerçekte ise Ermenileri Osmanlı’ya karşı kışkırtmışlardır.[2] 
Rose Lambert isimli Amerikalı misyoner kadının, katır sırtında Kozan Dağlarına gelerek okul açması ne kadar manidardır. Aynı şekilde Osmanlı padişahının dağlılar için okulun gereksiz olduğunu inancına sahip olması Osmanlı Devleti’nin niye yıkıldığı konusunda bize herhalde fikir verir. Sonuç olarak Türk tarihinin her devrinde doğrular ve yanlışlar vardır. Önemli olan doğrularla övünürken yanlışlardan da ders çıkarabilmektir.



[1] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, TTK yay., Ankara 2007
[2] Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin, Cilt I,TTK yay. Ankara 1999

11 Temmuz 2015 Cumartesi

HAYATIN KOMİK YANLARI II

Tutuş ALTAYLI
İmam, Oruç ve Acelecilik Üzerine
Hayatımdan tanıdığım en ilginç imamlardan biri idi. Daha doğrusu imamlık bence alakası olmayan bir tipti. Bu yüzden bu imama “Hızlı İmam” imam diyeceğim. Zaten anlatacağım olayla ne demek istediğimi anlayacaksınız. Hızlı İmam kısa boylu, hafif kirli sakallı ve göbekli idi. Biraz konuşunca imamlıkla alakasının olmadığı ve hatta imamlığı sadece para için yaptığı anlaşılıyor. Dini konuda hiçbir soruya cevap verdiğini hatırlamıyorum. Bu durum Hızlı İmamın kendini geliştirmediğini hatta kitap bile okumadığını göstermektedir.
Neyse Hızlı İmamı enine boyuna anlatacak değilim. Ben konuma geleyim. Hızlı imamla bir gün Ramazan ayında abimle gidiyoruz. Arabayı Hızlı imam kullanıyordu, abim imamın yanında ben de arkada oturuyordum. Vakit iftara çok yakın idi. Köyden Adana şehir merkezine Murat denilen bir araba ile gidiyorduk. İftar vakti yaklaştıkça Hızlı İmam acele ediyor ve arabanın gazına bastıkça basıyordu. Ramazan dolayısıyla trafikte sıkışıktı. Bu yüzden Hızlı İmam öndeki arabaları sağ ve sol yaparak hızlı bir şekilde geçiyordu. Tabiki bize de” öndeki arabayı nasıl geçtim?” diye de hava atmayı ihmal etmiyordu. Böyle hızlı bir şekilde giderken yine ışıklara yakalandık. Önümüzde de bir kamyon durdu. Hızlı İmam kamyonu sol yaparak geçim derken Hızlı İmam’ın kullandığı arabanın ön camının üstü kamyonun arakasının köşesine çarptı. Tabi olarak ön cam tamamen kırıldı. Allahtan kimseye bir şey olmadı. Herkes aşağıya indi. Allahtan bir tartışma çıkmadı. Hızlı İmam nerdeyse ağlayacaktı. Abim: “Hocam hem hata sizde üstelik ehliyet yok. O yüzden polis gelmeden gidelim” dedi. İkna olan Hızlı hocayla beraber olay yerinden ayrıldık. Bu olaydan ders alıp arabasını daha dikkatli kullanması gereken Hızlı İmam arabayı yine hızlı sürüyordu. Demek ki huylu huyundan vazgeçmiyor…
İmam, Marul ve Günah üzerine…
Hızlı İmam ile kardeşim beraber İmamın köyüne doğru giderkene tarlalarda marul görürler. Kardeşim biraz muzip bir insandı. Birazda Hocayla uğraşmak için: “Hocam ne güzel marullar. Yersek herhalde günah olmaz.” Der. Şevke gelen hoca hemen arabayı durdurur. Kardeşim hemen ağız değiştirmiş: Hocam olur mu? Bir marul için günah mı girelim.” der. Hızlı İmam marul yemekle yememek arasında bir çelişki yaşar ve kardeşimin teşvikiyle bir marul yüzünden günaha girmekten vazgeçer.
Namaz, İmam ve Sinirlenmek Üzerine

Hızlı İmam neye sinirlendiyse iyi sinirlenmiş. Tam bu sırada namaz vakti gelmiş. Hocaya hanımı namaz vakti hatırlatmış. Hoca o kadar sinirlenmiş ki : “Bana ne bana ne!! Sanki bana para mı veriyorlar!!”