Powered By Blogger

13 Aralık 2013 Cuma

AHMET KAYTANCI ve SUSMARAM KİTABI

Şamil YAZAN
Araştırmacı-Yazar
Ahmet Kaytancı ismini ilk defa Kozan Sancağında yaşayan Ermenilerin siyasi faaliyetlerini araştırırken duydum. Çünkü Ahmet Kaytancı tam bu sıralar “Hacın Oldu Kanlı Kuyu” isimli kitabını çıkarmıştı. Kendisine telefonla ulaştım. Sağ olsun kendiside beni kırmadı “Hacın Oldu Kanlı Kuyu” isimli kitabını bana postayla gönderdi. Ahmet Kaytancı ile yüz yüze görüşmek fırsatımız olmamıştı.  A. Latif Dinçaslan arkadaşım Saimbeyli’de yaşayan Ermeniler üzerine doktora çalışması yapmaktaydı. Bana Saimbeyli’ye gidip gidemeyeceğimizi sordu. Bende Saimbeyli’ye gidebileceğimizi ve orada Ahmet Kaytancı’nın bize yardım edebileceğini belirttim. Ahmet Kaytancı’yı telefonla aradım. Kendisi Saimbeyli’ye geldiğimizde yardımcı olabileceğini ifade etti. Bizde yaz günü Saimbeyli’ye gittik. Sağ olsun Ahmet Kaytancı hem Saimbeyli’yi anlattı hem de Saimbeyli’yi gezdirdi.
Uzun süreden beri Ahmet Kaytancı üzerine bir yazı yazmak istiyordum. Ama bir fırsat bulup da Ahmet Kaytancı hakkında bir yazı kaleme alamamıştım. Ahmet Kaytancı gibi şair ve yazarı bir yazı ile de olsa anlatmak benim için onur kaynağı oloacaktı. Çünkü Ahmet Kaytancı sırdan öğretmen ve sıradan bir şair değildi. Ahmet Kaytancı demek duygu demekti. Ahmet Kaytancı demek bozkırların öksüz Türklüğü demekti. Ahmet Kaytancı demek şiir demek ve emek demekti.
Ahmet Kaytancı sıradan bir şair ve sıradan bir öğretmen değil demiştim. Çünkü çevresine duyarlı bir insandı. Bu yüzden Ermenilerin Saimbeyli’de yaptığı katliamları “Hacın Oldu Kanlı Kuyu” ve “Hacın” isimli eserlerinde dile getirdi. Sadece çevresine değil gençlik yıllarından beri Türk Dünyası ile de yakından ilgilenmekteydi. Bu yüzden 2006 yılında Azerbaycan’a gezi maksadıyla gitti. Orada karşılaştığı Karabağlı Türklerin dramı kendisini çok etkiledi. Bu yüzden yaz tatillerinde Karabağ Kaçkınları hakkında bilgi toplamak üzere Azerbaycan’a gitti ve topladığı bilgiler “Susmaram Azerbaycan’ın Gözyaşları” isimli kitapta topladı. Kitap beş yüz on bir sayfa. Kitabın ismi Azerbaycan şairi Ahmet Cevat’ın “Susmaram” isimli şiirden alındığı anlaşılmaktadır. Kitabın 16-23 sayfasında Azerbaycan’ı anlatan bir yazıya yer vermiş. Bu durum kitaba biraz resmiyet katmış. Yine ilerleyen sayfalarda bu tip durumlarla karşılaşıyoruz. 

Ahmet Kaytancı, Kaçkınlarla görüşmek üzere ve Azerbaycan’ı gezmek için Bakü, Gence, Şeki, Oğuz gibi önemli şehirleri gezmiştir. Böylelikle eser hatırat ve inceleme özelliği kazanmıştır.
Kitabı önüme koyup baktığımda Ermenilerin vahşice işledikleri cinayetlerin kulaklarımda çınladığımı hissettim. Kitap sadece Karabağ kaçkınlarının durumlarına ışık tutmakla kalmamakta Azerbaycan’ın şairleri ve şiirleri hakkında bilgiler vermektedir. Kitapta Azerbaycan’ın yetiştirmiş oldukları büyük simalara ait heykeller hemen dikkat çekmektedir.

Kitap birçok yönden incelenebilir ve incelenmelidir. Ama bizim amacımız Ahmet Kaytancı ve kitabını kısaca tanıtmaktır. Ahmet Kaytancı gibi şairin dilinden böyle kitabı okumak keyif vericidir. Son olarak Ahmet Hocam iyi ki varsın. İyi ki yazıyorsun. İyi ki senin gibi insanı tanıdım.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

BİR İNGİLİZ GAZETECİNİN GOZÜYLE ADANA


Şamil YAZAN
Araştırmacı-Yazar

            İngiliz gazeteci Edwin John. Davis ve arkadaşı M.Ancketill’in 1857 tarihinin bahar ve yaz aylarında Suriye ve Akdeniz bölgelerine yaptığı gezi notlarını içeren Asya Türkiye’sinde Hayat isminde kitap olarak1879 tarihinde London’da yayınlanmıştır. Davis, yolculuğuna 1875 tarihinin 11 Nisan tarihinde başlamış ve Suriye, Mersin, Kilikya(Çukurova),Kapadokya, Maraş ve Karaman ve çevresini gezerek ağustos ayında gezisini sonlandırmıştır. Kitabın on beş bölümü İngiliz gazetecinin gezisine ayrılmış. Ayrıca kitaba Asya Türkiye’sinde Müslüman köylülerin ekonomik durumları, Kilikya Ermeni Krallığı ve gezi bölgesinin önemli yerleşim alanlarını kısaca tanıtan üç yazı eklenmiştir. Kitapta geziyle ilgili resimler ve haritalarda yer almaktadır. Resimleri ve haritayı İngiliz gazetecinin arkadaşı M.Ancketill’in hazırlamıştır. İngiliz gazetecinin kendisinden önce bölgeyi gezen Hamilton ve Texier’in eserlerinden faydalandığı anlaşılmaktadır. Eser bir yabancı gözüyle Osmanlı Devleti’nin idari, etnik, ekonomik gibi konuları aktarması bakımından önemlidir. Tabii ki eser birçok yönden incelenebilir ama biz konumuzu ilgilendiren Adana ile ilgili kısımlar inceleyeceğiz.
Adana’da Tarım
            İngiliz Gazeteci, Çukurova’yı Mısır deltasına benzetmektedir. Hatta Çukurova tarım üretiminin Mısır’la eşit olduğunu belirtmektedir. Mersin ile Adana arasındaki tarım alanlarının oldukça verimli olduğunu belirtmektedir ama Adana ile Tarsus arasındaki tarım alanlarının verim değerinin düşük olduğunu belirtmektedir. Tarım alanındaki bu değişimin nedeni son15-20 yılın çalışmaların sonucudur. Tarımdaki bu gelişmelere rağmen bataklık alanlarının ve tarım alanını olarak kullanılmayan alanların çokluğu dikkat çekmektedir. Karataş bölgesinde tahıl üretimi yapılmakta ve bu tahıl ürünleri ihraç edilmektedir. Pamuk üretimi Ceyhan ile Seyhan nehirleri arasında yapılmaktadır. Çukurova pamuğu oldukça beyaz ama kalite düşük bir pamuktur. Gerek pamuk ve gerekse buğdayın kalitesinin düşük olduğunu belirtir. Ayrıca Mako isimli pamuk tohumlarının İbrahim Paşa tarafından Çukurova’ya getirildiğini belirtmektedir. İbrahim Paşa palmiye ağaçlarını da bölgeye getirmiştir.  Çukurova’nın alüvyon toprakları bakımdan zengin olduğunu ama kanalizasyon sisteminin gerekli olduğunu belirtir. Mersin, Adana ve Karataş arasında demiryolu raylarının döşeneceği konuşulmakta ama bu projenin oldukça maliyetli olacağını belirtmektedir. Yumurtalık limanının doğal bir liman olduğunu ve İngiliz Donanması bir süre burada kışı geçirmiştir. Eski çağlarda bu liman kentinin üç milyon kişiyi barındırdığını ama şimdilerde üç yüz bin kişiyi barındırdığını belirtmektedir. Liman ile ulaşımın ve haberleşmenin iyi olmadığını belirtmektedir.  Adana valilerinin yanlış politikaları ve savaş yıllarının faturası yüzünden Müslüman köylülerinin topraklarının satmak zorunda kaldıklarını ve Müslüman topraklarının Gayr-ı Müslimlerinin eline geçmeye başladığını belirtmektedir.
Adana’ya şehir dışından tarım alanlarında çalışmak üzere her yıl 50.000-70.000 kişi gelmekteydi. Bu gelen işçilerin 20.000 kadarı Suriye Arap’ıdır. Araplar genellikle Lazkiye, Tarablusşam ve Antakya’dan gelmekteydiler. Çukurova’ya gelen diğer işçilerin 30.000-40.000 kadarını Kürtler oluşturmaktaydı. Kürtler genelde Maraş, Halep, Harput ve Diyarbakır’dan gelmekteydiler. Çukurova’ya dışarıdan gelen işçilerin işleri bir hafta içerisinde bitmekteydi ve hemen evlerine dönmekteydiler.
ADANA-TAŞKÖPRÜ
Adana Taş Köprü
            İngiliz Gazetecinin verdiği bilgilerden Adana Taş Köprünün Batılı Seyyahlardan Pococke’ye göre 20, Paul Lucas’a göre 15 ve Longlois’ göre köprünün 18 kemeri vardır. Ama işin doğrusunun köprünün 20 kemeri vardır. Bunlardan 15 tanesi büyük ve 5 tanesi küçüktür. Köprünün girişinden diğer kapısına kadar 141 adım geldiğini belirtir. Köprünün Roma yapısı olduğunu ve Roma İmparatoru Adrian tarafından yapıldığını belirtir. Yine Roma İmparatoru Justinian zamanında köprünün tamir edilmiştir. Köprünün Araplar ve Türkler tarafından tamir edilgini de belirtmektedir. Mahmut Paşa tarafından köprüye bir oda yaptırılmıştır.
ADANA-TAŞKÖPRÜ

Adana Ulu Cami
            İngiliz gazetecinin verdiği bilgiler arasında ulu Cami’de vardır. Ulu Cami Adana’nın orta yerinde bulunmaktadır. Yabancıların Camiye Adana valisinden izin almadan giremedikleri anlaşılmaktadır. Ulu Caminin penceresinin demirlerinin işlemeli olduğu vurgulanmaktadır. Ulu Caminin avlusunda güzel ve sivri sıra kemerlerle çevrilidir. Kemerlerin yapınsın mermer ve kireç taşından olduğunu bildirmektedir. Caminin büyük bir minaresi vardır. Muhtemelen Adana’nın en iyi ve en güzel yapısıdır. Cami kiliseden camiye çevrilmiştir ve kilise Genoese tarafından yapılmıştır. Kilise Razamanoğlu tarafından camiye çevrilmiştir. Ramazanoğlu Horasan menşeli bir Türkmen topluluğunun lideridir. Ramazanoğlu Çukurova’yı fethedip hanedanlığını kurunca diğer Türkmen grupları onun etrafında toplanırlar. Ulu Cami Osmanlı Sultanı II. Selim zamanında yapılmıştır. Cami tam olarak 1764 tarihinde tekrar yapılmıştır. Caminin doğu kapısına yakın duvarının üzerinde bir kitabe vardır. Caminin iç duvarlarının işlemeli olan ve 5 ve 6 metre yüksekliğinde çiniler dikkat çekmektedir. Çinilerin küçük ama mükemmel işçilik örneğidir ve çinilerde mavi renk hâkimdir. Cami antik mermer (Yekpare) kolonlarla desteklenmektedir. Mermer sütunların baş kısmı yenilenmektedir. İngiliz gazeteci sütun başlarında heykellerin sökülüp yerlerine kötü bir şeklin yerleştirildiğini belirtmektedir. Duvarların bir kısmın üzerinde en yeni kiremitler vardır. Ulu Camiyi yaptıran kimsenin büyük bir hayırsever oluğunu ve Adana’ya bir hastane yaptırıp Adana’ya bağışladığını bildirmektedir. Caminin yakınlarında bir hamam vardır. İngiliz Gazetecinin yaşlı birinden edindiği bilgiye göre kiliseden kalan (M.S 400 yıllarına ait) bir kitabe bir İtalyan tarafından götürülmüştür. Bu kitabenin götürülüş tarihi İbrahim Paşa’nın Çukurova’yı işgal günlerindedir.
ADANA ULU CAMİ
Adana’nın Nüfusu
            Adana nüfusunun büyük bölümünü Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşmaktadır. Gazeteciye göre Adana’nın yarısı Ermeni idi. Ermenilerin bir kısmı Ortodoks, Katolik’tir. Bazı Protestanların Amerikan Misyoner Teşkilatına bağlı olduğunu belirtmektedir. Protestan Ermenilerinin 3200-3500’si Adana’da oturmaktadır. 1200-1500 Ortodoks Ermeni’de Adana’da geçici olarak oturmaktadır. Ayrıca Adana’da beş yüz kadar da Katolik Rum vardı. Adana nüfusunun toplam 35.000 olabileceğini belirtmektedir.
Adana’nın İklim Yapısı
            İngiliz Gazeteci Adana’nın iklim yapısı hakkında da bilgi vermektedir. Adana’da yaz sıcaklıklarının hastalıklara neden olduğunu belirtmektedir. Adana’ya ilk yağmurların eylül ve ekim aylarında yağdığını belirtmektedir. Deniz esintisinin Adana’yı etkilemediğini de belirtmektedir. İngiliz gazetecinin verdiği bilgilerden o tarihlerde Adana’da sıtma, tifüs ve dizanteri gibi hastalıkların yaygın olduğunu anlıyoruz. Adana şehir merkezi yakınlarında kamp kuran redif askerleri arasında dizanterinin salgın şeklinde yaygın olduğunu belirtmektedir. Bu tür hastalıklarının kışın ve sel baskınlarından kaynaklanmaktaydı. Ayrıca sonbahar ve bahar aylarında havada ani değişiklik olması da bu hastalıkların yaygınlaşmasının sebeplerinin başında gelmekteydi. 1873 ve 1874 tarihlerinde Adana’ya iç bölgelerden 20.000’den az olmayan göçmenler gelmiş ve bu göçmenler arasında büyük bir salgın başlamıştır. Bu yüzden göçmenlerin büyük kısmı hastalıklardan ölmüştür. Hıristiyanların günlük 20-30 kadar çocuğu ölmekteydi. Türklerin kayıpları ise bilinmemektedir.
Adana’da Eğitim
            Ortodoks Ermenilerinin iki kilisesi vardır ve bu kiliseye bağlı iki okul vardır. Bu okulda 300-450 civarında öğrencisi vardır. Bu öğrencilerin üçte biri kızdır. Bu okullarda okuma, yazma aritmetik ve Ermenice öğretilmektedir. Bu okul mensupları genelde fakirdir. Ayrıca iki küçük Ortodoks Okulu vardır. Yalnız bu iki okulun kiliseyle alakası yoktur. Protestan Ermeniler tahminen 120 ailedir. Bu aileler genç ve küçük ailelerdir. Protestan Ermenilerinin okulunda 60 öğrencileri vardır. Bunların üçte biri kızdır. Protestan Ermenilerinin çocukları okuma, yazma, coğrafya, gramer, aritmetik ve Ermenice öğrenmektedirler. Bu öğrenciler genelde fakirdir. Sadece 5 ailenin durumu iyidir.
Adana’da 250 Rum ailesi vardır. Bir kiliseleri ve bir okulları vardır. Bu okulda 120 erke ve 60 kız öğrenci vardır. Rumların okullarında Rumca, Fransızca, Tarih, coğrafya, aritmetik, matematik ve gramer eğitimi verilmektedir. Ayrıca dini bilgiler ve kızlara dikiş nakış da öğretilmektedir. Ayrıca Adana Vilayeti sınırları içerisinde Rum okulları da Adana Rum Kilisesine bağlıdır.2.000 Rum ailesi de Adana Vilayetinin değişik bölgelerinde yaşamaktadırlar. Adana’nın ticaret işlerinin tamamı Rumların elindedir. Ermeniler genelde tüccarlıkla veya tarım işleriyle uğraşmaktadırlar.
Türk okullarında genelde okuma, yazma öğretilmektedir. Bunun yanında Türkçe, Arapça ve Farsça öğretilmektedir. Bunlara ek olarak temel matematik, coğrafya ve aritmetik dersleri de verilmektedir. Kızlar genelde eğitim dışındadır. Adana valisi ve kent konseyi eğitimi desteklemektedirler.
ADANA-BÜYÜK SAAT
Adana’da Sosyal Hayat
İngiliz gazeteci Müslümanların tutucu olduğunu belirtmektedir. Özellikle Müslümanların zengin ve yüksek sınıfı arasında bu tutuculuğun daha fazla olduğunu belirtmektedir. Kadınların peçesiz dışarıya çıkamadıklarını belirtmektedir. Hıristiyan bir kadın asla yabancı bir erkekle toplum önünde buluşup konuşamaz. Adana’da evler genelde tuğla, kereste ve kilden yapılmaktaydı. Her evin geniş balkonları olmaktaydı. İnsanların yaz aylarının büyük bölümünü bu balkonlarda geçirmekteydiler. İnsanlar yazın dışarıda yatmaktaydılar. İnsanlar serinlemek için Tarsus’un yüksek yerlerinden katırlarla kar getirmekteydiler.
Gayr-ı Müslimler rakı içmekte ve Müslümanlar kahve, nargile içmektedirler. İnsanlar genelde kahve ve nargile içmek için Taş Köprünün yakınında bulunan Acem Kahvesine gidilmektedirler. Acem Kahvesi, Taş Köprünün Seyhan tarafının girişinin sağ tarafında yer almaktaydı. Acem Kahvesi kalaslardan yapılmış ve oldukça bakımsız bir haldeydi. Acem Kahvesinin duvarlarında Köroğlu’nu anlatan resim figürleri bulunmaktaydı.
ADANA-PAZAR ALANI
Adana idarecileri daima et ve ekmek fiyatlarını sabit tutarlardı. Kasaplar ve fırıncılar bu fiyatlara uymak zorundaydılar.  İdareciler ekmek yapımı için buğday ve un fiyatlarına ayarlamalar yapmaktaydılar.  Et fiyatı genelde ucuzdur. Kış aylarında keçi eti bulunabilmektedir. Bu durum pahalılığa neden olmaktadır. Adana’da ekim ve kasım ayında 1500 büyük baş hayvan kesilmiştir. Etler kurutulmakta ve baharatlanarak pastırma yapılmaktadır. Sığırlar eti faydalı besindir ama sığırlara samanla beslenmeli ve ahırda beslenmelidir. Çiftliklerde öküzler tarla sürmek için kullanılmaktadır. Genelde öküzler günde iki defa beslenmektedir. Öküzlere pamuk tohumları verilmekteydi. Bahar aylarında ve yaz başlarında çayırlar bereketli olmaktadır. Eğer pamuk tohumu pahalıysa onun yerine arpa verilmektedir. Sadece birkaç sebze yetiştirilmemektedir. Patates bir iki yıl (1874-1874) önce Çukurova’ya gelmiştir. Üzüm haricinde meyve üretimi oldukça azdır. Mal alımı ve satışında hile yapmak kesinlikle yasaktır. Kaliteli kahve bulmak zordur. Bu yüzden değeri düşük meyve tohumları kavrulduktan sonra karıştırılarak kahve yerine içilmektedir. Çay kullanımı nerdeyse yoktur. Dağlarda çay bitkisi bulunmasına rağmen çayın ne olduğu dahi bilinmemektendir.
Adana çok sıcak ve nemlidir. Termometre kapalı alanlarda 320 santigrattır. Açık alanlarda sıcaklık 600 santigrattır. Bu yüzden akşama kadar dışarıya çıkmak mümkün olmamaktadır. İngiliz gazeteci gezmek için Seyhan Nehrinin kenarına gitmiştir. Seyhan Nehrinin kenarında asma ve portakal bahçeleri vardır.
Adana’da Hapishane Hayatı
Adana’da iki hapishane vardır. Bunlardan biri borçlular ve diğeri suçlular içindir. Çeşitli sebeplerle borçlular hapishanesine düşerse kendi ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydılar.  Hapishaneye düşenlerin genelde yatacak yerleri yoktur. Çok sağlıklı yerler değildir hapishaneler. Borçlunun üç ay içinde gerçekten borcunu ödeyemeyeceği anlaşılırsa serbest bırakılırdı. Cinayet suçuna karışanlar zincirlenmekteydi. Genelde zincirler insanların ayak bileklerinden zincirlenmekteydi. Ya da insanlar bellerinden zincirlenmekteydi. Böylelikle kaçmaları engellenmekteydi. Suçlulara günde belli miktarda ekmek verilmekteydi ama hayırsever suçlulara pilav ve değişik yiyecekler vermekteydi. Suçlular hapishanenin tün kurallarına uymak zorundaydı ve düzenli olarak hapishaneyi süpürmek zorundaydılar. Bu temizlik kuralına rağmen hapishaneler pis kokmakta ve sağlıklı değildi. Eğer bir borçlu mahkûm hasta olursa hastaneye gidebilmekteydi ama diğer suçlular bu haktan mahrumdurlar.
Adana’nın Ekonomik Hayatı
         1873 tarihinde yağmurun az yağmasından dolayı hasattan istenilen sonuç alınamamıştır. Bu yüzden fiyatlar birden yükselmiştir. Bu durum buğday fiyatların artmasına neden oldu.1874 yılının mayıs ayına kadar bu durum devam etti. Hasatın iyi olması yüzünden buğday Adana nüfusuna yetmiştir. Bu yüzden Konya Vilayetinden buğday gereksinimi duyulmuştur. 1874 tarihinde hasat geçen yıla gören üretin % 30-60 kat artmıştır. Avrupa’nın buğday ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca karaman bölgesinde hala kıtlık sürmekteydi. 1875 yılında buğdayın kalitesi yönünden bolluk vardır. Çukurova buğdayından iyi ekmek olduğunu belirten İngiliz gazeteci ama İngiliz pazarı için uygun değildir.
             Çukurova’dan 100.000-300.000 çeyreği kadar arpa ihraç edilmiştir. Özellikle arpa İngiltere’ye ihraç edilmiştir. Adana ekonomisinin en büyük sorunu kara taşımacılığının yollarının yok denecek kadar az olmadır. Özellikle kış aylarında ulaşım daha da zorlaşmaktadır. Adana ile Mersin arasındaki yol 1875 tarihinde bitmiştir. Ticari sorunlarda Adana’da Ticaret mahkemesi bakmaktadır. Kara taşımacılığında genelde develer kullanılmaktadır. Çukurova’nın başlıca ihraç malları pamuk, arpa susam tohumu ve buğdaydır. Pamuk ürününün yarısı İzmir’e gönderilmekte ve oradan da Avrupa’ya ihraç dilmektedir. Çukurova pamuğu özellikle İspanya fabrikaları kullanmaktadır. 1872-1872 tarihinde 80.000, 1873-1874 tarihlerinde 30.000; 1875-1876 tarihinde 20.000 balya pamuk ihraç edilmiştir. 1875 tarihinde düşüşün sebebi pamukta kurtlanma olmasıdır. Adana’da beş çırçır fabrikası vardır. Ayrıca balya yapmak için 6 yer vardır. 2.000 yün balyası ihraç edilmiştir. İhraç edilen yerlerin başında Marsilya gelmektedir.
            Adana’nın ithal ettiği malların başında gömleklik ve basmalar gelmektedir. İthal edilen yerlerin başında Manchester gelmektedir.   Avrupa malları Beyrut üzerinden alınmaktadır. Yünlü elbiselerde ithal edilmekte ama bu fazla değildir. Marsilya’dan direk olarak kahve, şeker pirinç ve biber gibi ürünler gelmektedir.
Sonuç
İngiliz gazeteci yaklaşık bir ay kadar Adana’da kalmıştır. Kaldığı bu süre zarfında Adana’nın soysal, ekonomik, eğitim, idari ve ticari hayatına dair tespitlerde bulunmuştur. İngiliz gazeteci tün Batılı seyyahlar gibi Türklere önyargılı bakmaktadır. Bu yüzden olsa gerek Adana’da Hıristiyanlara ait tarihi yerleri gezmeyi ihmal etmemiştir. Adana’da incelemeler yaparken Gayr-ı Müslimlerden ve çeşitli sebeplerle Türkiye’de bulunan Avrupalılardan faydalanmıştır. Ayrıca Adana’ya gelmeden önce Batılı seyyahların Adana’ya yaptıkları gezi notlarını incelemiştir. İngiliz gazeteci Adana’ya dair verdiği bilgilerin kaynağını kimi zaman belirtmemiştir. 
İngiliz Gazetecinin verdiği ilginç bilgilerin başında Adana’ya dışarıdan gelen işçi sayısıdır. Çünkü 1909 Adana Olayları öncesinde Adana’ya dışarıdan büyük miktarda Ermeni nüfusu gelmiştir. Ermeniler bu durumun normal olduğunu belirtmekteydi Onlara gör her yıl birçok Ermeni Adana’ya tarım alanlarında çalışmak için gelmekteydi. Oysa İngiliz Gazetecinin verdiği bilgilerde dışarıdan çalışmak için Adana’ya gelen Ermeni yoktur. Bu durum Ermenilerin olayları abarttığını göstermektedir.
            

31 Temmuz 2013 Çarşamba

BİR İNGİLİZ GAZETECİNİN GOZÜYLE KOZAN VE KADİRLİ

Şamil YAZAN
Araştırmacı-Yazar

İngiliz gazeteci Edwin John Davis ve arkadaşı M.Ancketill’in 1875 tarihinin bahar ve yaz aylarında Suriye ve Akdeniz bölgelerine yaptığı gezi notlarını içeren “Asya Türkiye’sinde Hayat”ismiyle 1879 tarihinde Londra’da yayınlanmıştır. Davis, yolculuğuna 1875 tarihinin 11 Nisan tarihinde başlamış ve Suriye, Mersin, Kilikya(Çukurova),Kapodokya, Maraş,  Karaman ve çevresini gezerek Ağustos ayının 1’inde gezisini sonlandırmıştır. Kitabın on yedi bölümü İngiliz gazetecinin gezisine ayrılmış. Ayrıca kitaba Asya Türkiye’sinde Müslüman köylülerin ekonomik durumları, Kilikya Ermeni Krallığı ve gezi bölgesinin önemli yerleşim alanlarını kısaca tanıtan üç yazı eklenmiştir. Kitapta geziyle ilgili resimler ve haritalar da yer almaktadır. Resimleri ve haritayı İngiliz gazetecinin arkadaşı M.Ancketill’in hazırlamıştır. İngiliz gazetecinin kendisinden önce bölgeyi gezen Hamiltonve Texier’in eserlerinden de faydalandığı anlaşılmaktadır. İngiliz Gazeteci bölge hakkındaki bilgi kaynağı ya Gayr-ı Müslimler ya da misyonerlerdir. Eser bir yabancı gözüyle Osmanlı Devleti’nin idari, etnik, ekonomik gibi yapısını aktarması bakımından önemlidir. İngiliz Gazeteci Çukurova’yı gezerken Kozan ve Kadirli’yi de gezmiştir. İşte bu çalışmamızda İngiliz Gazetecinin Kozan ve Kadirli izlenimlerini aktarmaya çalışacağız. Böylelikle 1875 yılında Kozan ve Kadirli’nin sosyal, ekonomik ve tarihi yapısını ortaya koymaya çalışacağız. İngiliz Gazetecinin Kozan ve Kadirli İzlenimlerini aktarırken Osmanlı kaynaklarını da kullanacağız. Böylelikle İngiliz Gazetecinin tespitlerini Osmanlı kaynaklarıyla karşılaştırmış olacağız.
İngiliz gazeteci Kars’a 7 Mayıs’ta varmıştır. Kars’a vardığında öğleden sonradır. İngiliz Gazeteci, Kars’a girerken ovalık alanlarda hiçbir ağacın olmadığını ve koyun ve sığır sürülerine rastladığını da belirtmektedir.Sığır ve koyun çobanlarının silahlı olduğunu da vurgulamaktadır. Kars Kaymakamı, İngiliz Gazeteci ve arkadaşlarının konaklaması için bir ev ayarlamıştır. İngiliz Gazeteci kaldıkları yerin bakımsız ve sıvasız bir yer olduğunu belirtmektedir. Ayrıca pirelerden rahat bir gece geçirememişlerdir.  İngiliz Gazeteci Kadirli’nin adının “Pazar” olduğunu ve yaygın olarak “Kars” diye bilindiğini belirtmektedir. İngiliz Gazeteci Kars’ın düz bir ova üzerinde olduğunu ve çevresinde arpa tarlaları olduğu belirtmiştir.İngiliz gazeteci, Kars kazasının tüm köyleriyle beraber yedi yüz hane olduğunuve Pazar’ın geniş bir yer olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Kars kazasının önemini ortaya çıkaran antik şehir kalıntılarını varlığından da bahsetmektedir.  Her yerde antik kente ait kolon parçaları, beyaz mermer parçaları bulunmaktadır. Ayrıca kazı alanlarında kesme taşlar vardır.
ALA CAMİ -KADİRLİ
Kars’ta kilise ve manastır kalıntısı olduğu belirtmektedir. Bu kilisenin cami olarak kullanıldığını ifade etmektedir. Manastırın milattan sonra 500’de yapılmış olabileceğini ve kilisenin daha sonra yapılmış olabileceğini belirtir. Manastırın yarım kubbesinin hala ayakta olduğu belirtmekte ve manastırın 44 ve33 paralelleri arasında olduğunu belirtmektedir. Manastır binası büyük oyulmuş bir tür taştan yapılmıştır. Kiliseye ait yarım kubbe şimdilerde camiye eklenmiştir. Kilise binası orijinal binasından daha küçüktür. Manastıra bir koridordan girilmekte ve koridorun kemerli bir girişi vardır. Koridorun duvarlarında kare şeklinde pencereler vardır. İngiliz Gazeteci ve arkadaşlarıyla manastırın güney ve kuzey taraflarını gezerken caminin imamı incelemeleri yarıda kesmiştir. İngiliz Gazeteci Sadrazamdan bir fermanları olduğunu göstererek bir süreliğine incelemelerine devam edebilmişlerdir. Böylelikle caminin giriş kemerlerini ve yarım kubbesinin çizimlerini yapabilmiştir. Cami yakınlarında bulunan ev çevresinde mezar kitabeleri ve lahitler bulunmaktaydı. Ayrıca Kars kazasının kaymakamının kaldığı evin çevresinde de antik çağdan kalan sütun parçaları bulunmaktadır.  Kars’ta önemli bir nehir olan Savrun’un olduğunu ve Savrun üzerinde köprü olmadığını belirtmektedir. Ama eski bir köprü kalıntısı gördüğünü de belirtmektedir.
İngiliz Gazeteci Kars Kazasının tamamına yakının Müslüman olduğunu ve biraz Ermeni olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Amerikan Misyonerliğine bağlı yirmi-otuz kadar da Protestan Ermeni olduğunu belirtmektedir. İngiliz gazetecinin rehberi Müslümanların kötü ve baskıcı olmadıklarını ve Osmanlı idarecilerinin toleranslı ve adaletli davrandıklarını belirtmiştir. Hıristiyanların askerlikten muaf olmak için bedel verdiklerini belirtmekteydi. İngiliz gazeteci ve arkadaşları 7 Mayıs sabahı saat yedide Kars Kazası’ndan Bodrum’a gitmek üzere ayrılmışlardır.
İngiliz Gazeteci Anavarza’ya Mayıs ayının 9’uncu günü öğleden sonra saat 4.30’da varmıştır. İngiliz Gazetecinin verdiği bilgilerden Anavarza’nın hemen yanında bir dağın doruk noktasında bir kule bulunduğunu ve oldukça sarp bir yerde olduğunu belirtmektedir. Ayrıca dağın sarp yamacının hemen altında antik kentin olduğunu belirtmektedir. Bu antik şehrin etrafının çift bir duvarla ve hendekle çevrili olduğunu da belirtmektedir. İngiliz Gazeteciye göre Anavarza’nın ismi “zarb” kelimesinden gelmekte olup “zarb” kelimesi sarı manasına gelmektedir. Anavarza ismi bir kayadan veya Anavarza’nın kurucusu olan Azarbas’tan gelmiş olabileceğini de belirtmektedir. Verdiği bilgilerden Anavarza’nın tarih boyunca iki büyük deprem yaşadığı anlaşılmaktadır. İlk deprem Roma İmparatoru Nevra’nın hükümdarlığı sırasında olmuştur. İkinci depremRoma İmparatoru Justin hükümdarlığı sırasında olmuştur. Justin şehri tekrar onarmıştır. Roma İmparatoru Justin’nin şehri onarmasından dolayı “Justinopolis” adıyla anılmıştır. İkinci deprem birinci depremden daha yıkıcıydı. Justin’in halefi olan Justinian devrinde Anavarza yeniden inşa edildi. Şehrin dışındaki duvarlar “Justinian” diye anılmaktadır. Şehri Roma İmparatoru Augustus ziyaret etmiş. İmparator Agustus’un ziyaretiyle şehir yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Ayrıca İmparator Agustus şehre “Cesarea ad Anazarbun” adını vermiştir.
İngiliz Gazeteci iç duvarların sağlam olduğunu belirtmektedir. Ayrıca verdiği bilgilerden kilise ve jimnastik salonu kalıntılarına rastladığı anlaşılmaktadır. Anavarza’da stadyum ve tiyatro olduğu da anlaşılmaktadır. Verdiği bilgilerden Anavarza’nın dört kapısı olduğu anlaşılmaktadır. Zafer takı hala ayaktadır Zafer takı üzerinde herhangi bir kitabe yoktur. Zafer takı tahminen ikinci yüzyılın sonlarına doğru yapılmıştır. Şehrin kuzey tarafında bulunan ovalık alanın ucunda bulunan dağların farklı noktalarından getirilen üç su kemeri ile Anavarza’nın su ihtiyacı sağlanmaktaydı. Bu üç kemerinden biri borularla yerin altından gelmekteydi ve diğer ikisi de yerin üstünden su kemerleriyle şehre taşınmaktaydılar. İngiliz gazetecinin verdiği bilgilerden anlaşıldığı üzere Anavarza’da Ermenilerden, Romalılardan ve Araplardan kalma çeşitli kitabeler vardır.
İngiliz Gazeteci Sis kazası’na Anavarza üzerinden gitmiştir. Sis’e giderken Hamamköy ve Hacılar köylerine de uğramıştır. Sis Kazasının] uzaktan çok güzel göründüğünü vurgulamaktadır.  Ayrıca Sis yollarında 300 bahçe gördüğünü belirtmektedir. Su kemerlerinin oldukça iyi durumda olduğunu belirtmektedir. Anavarza ile Sis arasında tarihi bir yol olduğunu belirtmektedir. İngiliz Gazeteci Sis’e giderken yol boyunca çok fazla insan görmediği çünkü insanların yaylada olduğunu ve yol boyunca arpa ve buğday tarlalarına rastladığını belirtmektedir.
Sumbas’ın bir kolu olan çayı geçerken bir köprüden geçmişlerdir. Sis’e yaklaştıkça kırmızı kayalıklar ve Kozan Dağındaki mor renk dikkat çekmektedir. Ayrıca Kozan Dağındaki kale dikkat çekmektedir. Küçük bir derenin vadiye aktığı ve yol boyunca limon ve portakal bahçeleri bulunmaktaydı. Sis Kazasının bir dağ yamacına kurulduğunu, Sis Kazasının oldukça bakımsız olduğunu ve endüstrinin olmadığını vurgulamaktadır.
İngiliz Gazetecinin verdiği bilgiler arasında Sis kazasındaki Ermeni Patrikliği de var.Ermeni Patrikhanesi kalenin alt tarafında bulunmakta ve eski Ermeni krallarının saraylarının üzerindeydi. İngiliz Gazetecinin Sis Kazasına geldiğinde yeni seçilen patrik Sis Ermenileri tarafından kabul görmeyince patrik ister istemez Antep’e gitmek zorunda kalır. Patrikliğe ait manastır içinde büyük saray var. Ayrıca manastırın içinde bahçe ve kilise de vardır. Manastırın üçgen şeklinde olup etrafının yüksek duvarlarla çevrili olduğunu da belirtmektedir. İngiliz gazeteci ve arkadaşı manastırı gezmek için belli miktar ücret ödemişlerdir. Manastırda yaşayan bir papazın rehberliğinde manastırı ve manastırın çevresini gezebilmişlerdir. Kendilerini gezdiren papaz tahminen 55 yaşında, oldukça yakışıklı, kartal burunlu ve parlak gözleri varmış.  İngiliz Gazetecinin dikkati çeken şeylerin başında manastırda fazla din adamının olmamasıdır. Manastırda geniş bir bahçe, toplantı avlusu,  büyük ve küçük odaların olduğunu ama her tarafın ihmal edilmiş ve kirli olduklarına dikkat çekmektedir. Manastırın papazı, Patrikin yaşadığı evde İngiliz gazeteci ve arkadaşlarını kabul etmiştir. Patrikin kaldığı ev üçgen şeklinde olup bu evden Sis’i seyretmenin mümkün olduğunu da belirtmektedir. Manastır içindeki kilisenin geniş ve kare şeklinde inşa edildiğinin ve kilisenin çatısının sütunlarla desteklendiğini belirtmektedir. Kilisenin doğu kısmının sonunda yarım kubbe şeklinde oyuk olduğunu ve burasının sunak yeri olduğunu belirtir. Sunak alanın üstünde küçük bir kubbe olduğunu ve bu kubbenin İtalya işçiliğiyle sıvalı olduğunu belirtmektedir. Duvarların en sonunda bulunan kilisenin duvarlarının işlemeli çinilerle süslü olduğunu ve bu özelliğiyle İstanbul’da bulunan Sultan Süleyman Camii’ne benzediğini vurgulamaktadır. Yine kilisenin kuzeyinde bir türbe bulunmaktadır. Bu türbenin duvarlarının süslü ve yaldızlıdır. Patrik burada oturmaktadır. İlginç figürlü resimler bu kilisenin bazı duvarlarında asılıdır. Merkez yarım kubbenin önünde kilisenin üstünde bir kat vardır. Ermeni krallarının taç giydiği taht koltuğu da buradadır. Taht koltuğunun hemen arkasında Ermeni krallarının arması olan bir çift kartal ve arka ayakları üzerinde duran bir aslan heykeli vardır. Kilisenin kuzey batı köşesinde birkaç patriğe ait mezarlar bulunmaktadır. Kilisenin önündeki sütunlu giriş kısmının harap olduğundan tehlike yarattığını belirtmektedir. İngiliz gazetecinin verdiği bilgilerden manastırın ve kilisenin Sis Katolikosluğu Patrik Krikos tarafından 1810 yılında yaptırılmıştır. Bu Patrik bölgenin Türkmen Beyi tarafından öldürülmüştür.
SİS KATOLİKOSLUĞU-KOZAN
İngiliz gazeteci Kozan’dan Mayıs ayının 12. gününün sabahında saat 9’da ayrılmıştır. Geri dönerken Kesik Çay üzerindeki köprüden geçmişlerdir. İngiliz gazetecinin verdiği bilgiler arasında bu köprü de vardır. Köprünün ayak tabanlarını oluşturan on kemeri vardır. Saat 10’a doğru Deli Çay’ı ve 10.30’da Kara Porsuk Çayı’nı geçmişlerdir. Saat 11.00’de İdem Çay’ını geçmişlerdir. Aynı zamanda İdem Çayı yakınlarında aynı isimle bir köy vardır. Ayrıca birkaç antik köyden de geçtiklerini belirtmektedir ama bu antik köylerin isimlerini vermemektedir. İngiliz gazeteci bu köylerde sarnıçlar ve kaya mezarlığı olduğunu vurgular. İngiliz gazeteci Han Deresine uğradıktan sonra Adana’ya varmıştır.
Sonuç olarak İngiliz Gazetecinin diğer oryantalistler gibi Müslümanlara önyargılı baktığı bazı ifadelerinden anlaşılmaktadır. Ayrıca gezi boyunca Hıristiyanlardan kalma tarihi yerleri gezmek öncelikleri arasındadır. Kozan Sancağın da toplam dört gün geçirmiştir. Bu dört günün iki gününden daha azını Sis’te geçirmiştir. Bu yüzden Sis’te uzun süre kalıp gerçekçi değerlendirmeler yapamamıştır. Zaten geldiğinde bölge ahalisi yayladaydı. İngiliz gazeteci Kars (Kadirli)  kazasında da bir gün kalmıştır. İngiliz Gazetecinin verdiği bilgilerden Sis ve Kars Kazalarında ciddi sağlık sorunları yaşandığı anlaşılmaktadır. Çukurova’nın yaz sıcaklarından ve nehirlerin taşmalarından sıtma hastalığı tüm Çukurova’da olduğu gibi Kars ve Sis kazasında da yaygındır. İngiliz Gazeteci Kars ve Sis Kazalarının bakımsız ve sağlıksız bir ortam barındırdığını vurgulamaktadır. İngiliz gazetecinin verdiği önemli bilgiler arasında Gayr-ı Müslimlerin zenginleşmekte oldukları ama Türklerin gittikçe fakirleşmekte olduklarıdır. Zenginleşen Gayr-ı Müslimler Müslümanların topraklarını yavaş yavaş elde etmektedirler.



14 Haziran 2013 Cuma

VEDA


Şamil YAZAN


Bu şehirde ne düzenim var ne de huzurum. Kalmadı artık bu şehirde emelim arzum. Anladım artık! Yokmuş bu şehirde yerim yurdum Anladın sevdiceğim ben bu şehre ait değilmişim. Anladım sevdiceğim ben bu şehre çok fazlaymışım. Anladım artık gitme vakti gelmiş de geçiyor Başka bir şehir ve başka bir ülke beni çağırmaktadır yeni kavgalar içinGidiyorum. Yüreğime çöreklenmiş kırgınlıklar ve yüreğimde biriktirdiğim sancılarla gidiyorum. Yeniden yeşersin diye hayata dair tüm umutlarımı yanıma aldım gidiyorum. Sana kitaplarımı, yazılarımı ve şiirlerimi bırakıyorum. Belki beni anlarsın diye! Belki beni

Bu gidiş ne bir tükenişin nede yenilginin ifadesidir. Bu gidiş yeni başlangıçların, yeni kavgaların ifadesidir. Bu gidiş ırmakların yatağını bulması, suskunluk edebiyatının dillenmesidir. Bu yüzden öfkemi, kinimi ve içindeki tüm olumsuzlukları yakarak gidiyorum.

 Oldum olası sevemedim ayrılıkları. Oldum olası sevemedim ardımdan ağlayanları seyretmeyi. Bu yüzden olsa gerek vedalarım hep sessiz sedasız oldu. Bu yüzden olsa gerek yine bu şehirden gidişim sessiz sedasız olacak Bu yüzden olsa gerek bu şehir gidişimden bile habersiz olacak Bu yüzden beni anlamanı beklemiyorum. Sadece kitaplarımla hatırlamanı ve onurlu bir davanın savaşçısı olarak hatırla sevdiğim.

GECIKMIŞ MEKTUP


Şamil YAZAN

Bir gece düşümde gördüm seni. Saçlarına kar yağmıştı kar. Gözlerin sitemkâr… Ve bir o kadar da güzeldin. .....Ve ben karşında bir suskunluk külliyatıydım. Hüznü şarap diye içtiğim ve çelişkilerde ölüp ölüp dirildiğim… Ah yar... ahhh yar! Pişmanlıklar neye yarar? Ağlamak neye yarar?  Kendimi, seni suçlasam neye yarar?  Seni bana geri getirir mi? Gönlümün en kuytu köşelerinde kurduğum gönül mahkemesinde beraat edebilir miyim? İşte bu “Gecikmiş Mektup” gönül mahkemesinde kendimi yargılamamdır. İster beni anla ister…
Gitmek mi zor kalmak mı? Bu çelişki anlatılamaz bence. Yaşayan bilir ancak bu çelişkiyi. Ve ben bu çelişkiyi yaşayan biri olarak beni anlamanı beklemiyorum. Her şey zamanında, mekânında güzelmiş. Ne güzel demiş şair:
“ Demir tavında dövülür.
  Çocuk küçükken sevilir.
  Ağaç yaşken eğilir.”

      Ne zaman ne de mekânlar uygundu sana olan aşkımda. Sanki her şey bu aşkın doğmadan ölmesi için şartlanmıştı. Oysa ben seni bir türkü kıvamında sevmiştim. Şiirlerin mısralarındaki ahenklerin sırlarında sevmiştim seni. Ama zaman kahpe denen...... Bunu başımda esen kavak yellerinin dağılmasıyla anlayacaktım. Anlayacaktım ama bunun bedelin benim için ağır olacaktı. Yüreğime kan doğrayarak ayrılık kalemini kıracaktım.

Adını her andığımda veya yüreğime sevdan her düşende... Bir yarasın günden güne canımı acıtan. Hüzün renkli duyguların ve sonbahar kokulu esintilerin yeşerdiği bir yarasın artık yüreğimde. Çaresizliğin çaresizliğini yaşasam da sensizliklerde, bir tek bildiğim vardır. Oda Seni çok sevmiştim.

SENİ DÜŞÜNÜNCE


Şamil YAZAN

             Ben seni sevdiğimi kendime bile itiraf edemezken,sen sana olan sevgimi nerden bileceksin. Sana olan sevgimi yüreğimin en kuytu köşelerine hapsetmişken,sen benim yaşadığım  hüznü nerden bileceksin.
             Senin varlığın acı ;yokluğun ise bambaşka acı.Ve acıyı bal kıvamında yaşarım seni düşününce.Senin duruşun ,bakışın ve gülümsemen  bir şiir kıvamıdır.Ve ben o şiir kıvamında hüznü yaşarım seni düşünence.
             Şair ruhlu cariyenin, Yavuz Sultan Selim’in karşında yaşadığı çelişkiyi, korkuyu ve heyecanı yaşarım seni düşününce.
        Bir o kadar yakındın ;bir o kadar da uzaktın.Bir acıydın gurbet
kadar.Bir sancıydın ,bir tohumun vakti zamanı beklemesi gibi.Anlayacağın çelişki içinde çelişki yaşarım seni düşününce.Ve sessiz sedasız sana seslenirin:
    ’’Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
  Bende sabır sende naz.. 
  Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
  Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter..’’
      

Seni düşündükçe anladım.Ben ne beni sevmeni bekledim ne de bana acımanı bekledim.Ben sadece sana olan aşkımın hüznünü,çilesini yaşamak istedim.Zaten  seven sevdiğinden gelecek her cefaya gönüllü değimlidir?Ne güzel demiş şair:
                 ‘’Bela yağmuru gökten yağarsa
                    Başını  dutmaktır  adı  aşk.’’

                Bilme Görklüm bilme!Duygularımın sana doğru ırmak olup aktığını.Gönlümün alev topu gibi yandıkça  büyüdüğünü ve bende yarattığın çelişkiyi.Bilme ne olur bilme.Belki sana olan aşkımın büyüsü bozulur.Belki de sana olan aşkım yara alır

30 Mayıs 2013 Perşembe

İMAMOĞLU TARİHİNİ TEZ OLARAK HAZIRLIYOR.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Şamil Yazan İmamoğlu İlçesi’nin tarihini bitirme tezi olarak hazırlıyor.
İlçeye bağlı Koyunevi Köyü nüfusundan olan genç üniversite öğrencisi Şamil Yazan İmamoğlu ilçesi hakkında bu güne kadar bilinen tarihi gerçekler yanında henüz yaygın olarak bilinmeyen ilçe tarihi hakkında geniş bir araştırma yaptığını belirtip, henüz açığa çıkmamış belge ve bilgileri bir araya getirmeyi hedefliyor. Okul tezi olarak hazırlamaya çalıştığı ilçenin tarihi bilgi ve belgeleri bir kitapta toplamayı düşündüğünü belirten üniversite öğrencisi Şamil Yazan ilçenin bir dönemler yaşamış halk ozanları ve şairlerinin bestelerine kitapta yer vereceğini böylece ilçenin edebiyatçı yönünde ortaya çıkacağını söyledi. İlçe Kaymakamlığı tarafından hazırlanıp kamuoyunun bilgisine sunulan her iki eserinde çok güzel olduğunu söyleyip bu eserlerden de yararlanarak daha kapsamlı bir yapıt ortaya koymayı hedeflediğini belirtti.
Kaynak:Çağdaş İmamoğlu Gazetesi(23 Şubat 2005)

22 Mayıs 2013 Çarşamba

FEKE BELEDİYE BAŞKANINDAN GENÇ TARİHÇİLERE DESTEK SÖZÜ


GENÇ TARİHÇİ ŞAMİL YAZAN VE A.LATİF DİNÇASLAN SAİMBEYLİ VE FEKEDE İNCELEMELERDE BULUNDUKTAN SONRA FEKE BELEDİYE BAŞKANI AHMET SEL VE YAZAR AHMET KAYTANCI’YI ZİYARET ETTİLER, SEL TARİHÇİLERE MADDİ VE MANEVİ YARDIM SÖZÜ VERDİ

Kayseri Erciyes Üniversitesinde doktorasını yapan A. Latif Dinçaslan ve Kozan Sancağı üzerine yüksek lisansınıyapan Şamil Yazan Saimbeyli ve Feke’de incelemelerde bulundular.

A. Latif Dinçaslan ve Şamil Yazan ilk önce Saimbeyli ilçesinde yaşayan şair ve yazar Ahmet Kaytancı ile görüştüler. Kaytancı genç araştırmacılara Saimbeyliİlçesinin tarihi ve turistik yerlerini gezdirirken, “Sizler gibi genç tarihçilerin yetişmesinin Saimbeyli ve çevresi için büyük şanstır.
ŞAİR VE YAZAR AHMET KAYTANCI'YI ARAŞTIRMACI YAZAR ŞAMİL YAZAN VE ARAŞTIRMACI YAZAR A. L. DİNÇASLAN'IN ZİYARETİ
Yaptığınız çalışmalarla bölge tarihi için büyük bir katkı sağlayacaksınız. Ermeni meselesi dünya gündemini meşgul ettikçe Saimbeyli de sık sık gündeme gelecektir ve bu yüzden bizim de bu konuda bir şeyler söyleyecek bir sözümüzün olması gerekir. Bu yüzden sizin gibi genç tarihçilerin yapacağı çalışmaları çok anlamlıdır. ”dedi.
Genç tarihçiler Saimbeyli’de tarihi mekanlara sahip çıkılmadığını gördüklerini ifade ederken, Ahmet Kaytancı ise bu konuda yetkililerin ilgisizliğinden yakındı.

SEL’DEN TARİHÇİLERE DESTEK SÖZÜ
A.Latif Dinçaslan ve Yazan daha sonra Feke Belediye Başkanı Ahmet Sel’’i de ziyaret ettiler. Feke Belediye Başkanı Ahmet Sel, genç tarihçilerin bölgeyi araştırmalarının kendisini sevindirdiğini belirterek, çalışmalarında maddi ve manevi tüm katkıları yapabileceklerini söyledi.
Saimbeyli ve Feke’yi gezen A. Latif Dinçaslan daha önce ‘’Zeytun ve Çevresindeki Ermeniİsyanları’’ isminde yayınlanmış bir kitabı bulunduğunu ve Hacın ve Çevresinde Ermenilerin Siyasi Faaliyetleri üzerine doktora yaptığını belirtti.
Şamil Yazan ise’’İmamoğlu Tarihi’’ ve Fikret Aslan’ın ‘’İmamoğlu İlçesi’nin Tarihçesi ‘’ isimli eserini düzelterek yayınladığını ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde ‘’Kozan Sancağında Yaşayan Ermenilerin Siyasi Faaliyetleri ‘’ isimli tez çalışmasıyla yüksek lisans eğitimini tamamladığını kaydetti.
KAYNAK:http://www.karaisalihaber.net/?Syf=18&Hbr=191588&/FEKE-bELED%C4%B0YE-BA%C5%9EKANINDAN-GEN%C3%87-TAR%C4%B0H%C3%87%C4%B0LERE-DESTEK-S%C3%96Z%C3%9C

21 Mayıs 2013 Salı

İMAMOĞLU'NDA "NEVRUZ" KONFERANSI


İmamoğlu'nda Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı (TÜRKAV) şubesi "Nevruz" konferansı düzenledi.

Araştırmacı-yazar Şamil Yazan, TÜRKAV Şube binasında, "Türk dünyasında Nevruz'un önemi"ni anlattı. Yazan, "Nevruz"un Farsça'daki nev ve ruz kelimelerinden türediğini ve "bahar bayramı" anlamına geldiğini belirtti.Türklerin uzun yıllardır Nevruz'u kutladığını ifade eden Yazan, "Cumhuriyetin ilk yıllarında da Nevruzun kutlanmıştır. Türk dünyasında önemli bir yeri olan Nevruz gelmeden önce büyük bir hazırlık yapılır hatta küskünler barışırdı. Eski Türk inancına göre Nevruz bolluk ve bereketin geleceğinin habercisidir" dedi.Konferansa vakıf yönetici ve üyeleri ile davetliler katıldı.

Kaynak : http://www.haber3.com/imamoglunda-nevruz-konferansi-haberi-738335h.htm#ixzz2TuuoUZSG

20 Mayıs 2013 Pazartesi

İMAMOĞLU FATİH YİBO'DAN "GÖNLÜMÜZ DİLE GELDİ" ŞİİR KİTABI


İmamoğlu Fatih Yatılı Bölge İlköğretim Okulu (YİBO) tarafından "Gönlümüz Dile Geldi" şiir kitabı yayımlandı.
İmamoğlu'nun Fatih Yatılı Bölge İlköğretim Okulu'nun öğrencileri ve Araştırmacı-Yazar Şamil Yazan ve Türkçe öğretmeni Evren Sert tarafından hazırlanan kitap beğeni topladı.86 sayfa ve üç bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde öğrencişiirleri, ikinci bölümünde öğretmen şiirleri ve üçüncü bölümünde de İmamoğlulu şairler yer alıyor.Okul öğretmenlerinden Ömer Işık, Şamil Yazan, Saim Ateş ve Evren Sert'in şiirlerinin yanısıra Veli Keskin, Osman Özfidan, Mahmut Anılan, Hasan Çatal, Zeki Taş, Vahit Baran, Osman Çelik, Mehmet Ekiz, Yusuf Yalçın, Ali Özfidan, Hasan Hüseyin Çabuk gibi İmamoğlu'nun az bilinen şairlerinin birer şiirlerine yer verildi.öğrencilerin kültürel konularda kendilerine güven duymalarını sağlarken İmamoğlu'na da kültürel manada büyük bir hizmet olmuştur. Fatih Yatılı İlköğretim Bölge İlköğretim Okulu'nda kitabı tanıtma ve imza günü düzenlendi. Kitap, okul öğrencileri tarafından büyük ilgiyle karşılanmıştır" dedi.

Kitabın yazarlarından Şamil Yazan, "Bu kitap öğrencilerin kültürel konularda kendilerine güven duymalarını sağlarken İmamoğlu'na da kültürel manada büyük bir hizmet olmuştur. Fatih Yatılı İlköğretim Bölge İlköğretim Okulu'nda kitabı tanıtma ve imza günü düzenlendi. Kitap, okul öğrencileri tarafından büyük ilgiyle karşılanmıştır" dedi.
KAYNAK:http://www.nethabercilik.com/haber/imamoglu-fatih-yibodan-gonlumuz-dile-geldi-siir-kitabi.htm

TÜRKAV İMAMOĞLU ŞUBESİ'NDE KONFERANS


Araştırmacı-Yazar Şamil YAZAN, Ermenilerin Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurma ümitleri ortadan kalkınca I. Dünya Savaşı sonrasında Fransızların desteğinde Kozan Sancağı merkezli bir Kilikya Ermeni Devleti kurma hayallerine kapıldıklarını ve Türk milletinin buna asla izin vermediğini söyledi.
Yazan, TÜRKAV İmamoğlu Şubesi’nde verdiği konferansta, Ermenilerin Kozan Sancağı ve çevresine 11. Yüzyıldan sonra yerleştiklerini ve Bizans’ın Doğu Anadolu ve Kafkasya’da bulunan Ermenileri Batı Anadolu’ya, Rumeli ve Çukurova’ya sürgün ettiğini belirterek şunları söyledi:"Ayrıca Kozan Sancağında yaşayan Ermeniler, 1877–1878 tarihine kadar siyasi faaliyette bulunmadılar. Ermeni Sorunu uluslararası boyut kazanmasıyla beraber Kozan Sancağı’nda siyasi faaliyetlere giriştiler. Son olarak Ermenilerin Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurma ümitleri ortadan kalkınca I. Dünya Savaşı sonrasında Fransızların desteğinde Kozan Sancağı merkezli bir Kilikya Ermeni Devleti kurma hayallerine kapıldıklar ancak, Türk milleti buna asla izin vermedi."Yazan, daha önce İmamoğlu Tarihi isimli bir çalışmasının bulunduğunu ve 2011 tarihinin ocak ayında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin Sosyal Bilimlerde yüksek lisans eğitimini tamamladığını ifade ederek, tez konusu olarak “Kozan Sancağında Yaşayan Ermenilerin Siyasi Faaliyetleri”ni seçtiğini söyledi. Şamil Yazan bu çalışmasının Kozan, Kadirli, Feke, Saimbeyli ve İmamoğlu ilçelerinin tarihlerine büyük katkı sağlayacağını belitti.İmamoğlu TÜRKAV Şubesi Başkanı Ömer Işık, bu tür konferansların ileriki haftalarda da devam edeceğini vurgulayarak, Araştırmacı Şamil Yazan’a konuşmasından dolayı teşekkür etti.

GENÇ YAZARIN BÜYÜK BAŞARISI


Adananın İmamoğlu ilçesinde yaşayan 30 yaşındaki Şamil Yazan, genç yaşına rağmen üç kitap yayımladı.1980 tarihinde İmamoğlu'nda dünyaya gelen Şamil Yazan, yaşı genç olmasına rağmen yayınlanmış üç çalışması bulunuyor.Yazan,"İmamoğlu Tarihi", Fikret Aslanın "İmamoğlu İlçesinin Tarihçesi" isimli eseri düzelterek yayınladı. Ayrıca Türkçe öğretmeni Evren Sert ile "Gönlümüz Dile Geldi" adlı şiir kitabını piyasaya sürdü. Şu anda Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde yüksek lisans yapan Yazan, yüksek lisansını "Kozan Sancağında Yaşayan Ermenilerin Siyasî Faaliyetleri" üzerine yapıyor.
Şamil Yazan son dönemde Kozan Sancağı üzerine yapılan çalışmaların genelde Milli mücadele dönemini kapsadığını, oysaki Ermenilerin Milli Mücadele dönemi öncesinde isyan hazırlıkları bulunduğunu ve Batılı devletlerin Kozan Sancağında yaşayan Ermenileri kışkırttıklarını söyledi. Bu konuda misyonerlerin özellikle etkili olduğunu kaydeden Yazan, Kozan Sancağında yaşayan Ermenilerin ibadetlerini dahi Türkçe yaptıklarını ve Ermenilerin Ermeniceyi misyonerlerden öğrendiğini söyledi.
Yazan, "Kozan Sancağında yaşayan Ermeniler nüfusun ancak yüzde 20 ile yüzde 30nu oluşturmaktadır. Ermeniler şehir merkezlerinde yaşamaktadır. Türklerin genelde şehir merkezi dışındaki köylerde yaşamaktaydılar. Kozan Sancağı üzerine akademik çalışmalar arttıkça Ermenilerin Çukurova ve Kozan Sancağında yaptıkları katliamların daha iyi ortaya çıkacaktır" diye konuştu.